top of page
20210604_182842_edited.jpg

Selamün aleyküm

Ben Emre KOÇ. Resmi ve sivil kurumlarda aktif rol aldığım görevlerimin açılımlarını ana sekmede paylaştım. Türkiye'de yaşıyorum. Müslümanım. İnsanlık ailesinin bir üyesiyim. Yaşam öykümü benimsediğim değerleri merkeze alarak var olmaya çalışıyorum. Kuşatıcı, özgün ve canlı olmayı önemsiyor; kadim değerlerin merkeziyetinde yenilikçi ve eleştirel bir bakış açısıyla artı değer üretmeyi hedefliyorum...

Hakkımda.png

Hakkımda

"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvâm olan âdemsin sen" der Şeyh Galib

Alıntıladığım bu söz, varlığa bakış açımı özetliyor. Fizikten metafiziğe, metafizikten de ahlak ve siyasete dönüşen varlık anlayışını, genelde semavi din geleneği, özelde ise son ekmel din İslam'ın değerler manzumesine başvurarak inanmaya, düşünmeye ve yaşamaya çalışıyorum. Tabi metafizik derken, Aydınlanma Dönemi'nde eleştirilen, mitolojik ara varlık anlayışını kastetmiyorum. Metafiziği ğabyla ilişkili bir kavram olarak ele alıyorum. Varlığın bütün açılımlarına varmadan önce bir özne/kendilik bilinci inşa ediyoruz. Bana göre özne, sofistike bir tasarımdan ziyade faal/amil yönüyle tanımlanıyor. Bu münasebetle Aydınlanma tasavvuru gibi tasarımdan varlığa doğru bir bakış inşa etmekten ziyade varlıktan tasavvura dönüşen bir bilinç inşası özgünlüğünü, canlılığını ve kuşatıcılığını ortaya koyuyor. Dünyaya fırlayan belirsiz bir öznelliğin ürettiği insanla yeryüzüne -siyasi olmayan- halife olarak gönderilen insan arasında değerli ve değersiz varlık anlayışı var. Zata hoşça bakmak, Hakk nazarında âdemin biricikliğini görebilmek ve fakat bu biricikliği bencilce ihtiraslara kapılmadan insanın fail özne oluşunu açıklayan mükellefiyeti benimsemekle mümkün. 

Evet ilahiyat konularına merakım var ama bu merak sadece akademik bir ayrımdan beslenmiyor. Bence ilahiyat fiziği de, metafiziği de, başı da, aradayı da, sonu da ilgilendiriyor. Modernizm sonrası çağda yaşıyorum ama bu çağın küresel algılarına anti patim var. Liberallere göre dünya nüfusu çok fazla ve mevcuda yönelik tasarımlar tabiri caizse "böyle olmak zorunda." Bence zorunda değil ve koca bir yalan üzerine müttefik olmanın mecburi olmadığını İlahi dinler söylüyor. Böyle düşünmek, akıntıya karşı kürek çekmeye benziyor ancak şu dünya hayatında yapabileceğimizin en iyisi ve makbulü bu. Krize teşne bile olsa anlamsızlığı kanıksatan dünyevileşmeyi ibret verici olarak değerlendirebilir ve buradan varlığın hakikatine, anlamın iktidarına arınmış biçimde bağlanabiliriz. 

İktidar demişken, muktedirlerin deneyimini kastetmiyorum. Bilakis olgusal bir kavram olarak düşünüyorum bunu. Anlam arayışını bütünleyen iki yorum biçimi var. Birincisi tikelden tümele, ikincisi de tümelden tikele doğru. Birincisi zor ve özen gösteren bir dokuma faaliyeti olduğu için "hüsranda olan insanların çoğunluğu" genellikle ikinci yorumu önceliyor. Buradan da muktedirlerin mevcuda yönelik oyalanmaları ortaya çıkıyor. Bu minvalde insanın sorumlu bir varlık/halife oluşundan, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi olmak gibi trajikomik muktedir-siyasi edebiyat ortaya çıkıyor. Söz gelimi, yeni dünya düzeni uluşçuluk anlayışını merkeze alarak tasarlandı. Bir kaç asırlık mazisi olan bir deneyimi kökten değiştirmeye değil de itibari olarak değerlendirebiliriz. Ulusçuluğun mutlak bir kader olarak algılanması, sonradan doğan kimseyi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bu deneyim yeni formülasyonlarla güncellenebilir ve yenilenebilir. Nitekim logosun başlangıcı mitosun sonuna bağlıydı. Logosun sonu da onto-epistemik bir tasarıma bağlanabilir. 

Bütün görev tanımlarım arasında en son kendime yer bulduğum manevi danışmanlık hakkında da bahsetmek istiyorum. Akademik olarak yeni fakat deneyim olarak epeyce kadim bir varoluş biçimi. Uzmanlarımız manevi danışmanlığın ruhunu Hoca Ahmet Yesevi'de, Mevlana'da, Yunus Emre'de ve nice gönül erinde buluyor. Son yıllarda çokça tartışıldığı üzere maneviyat kavramı dinle eş anlamlı biçimde kullanılıyor. Lakin ikisi farklı kavramlar. Yapı itibariyle maneviyat daha genel, din ise daha özeldir. Nitekim bütün maneviyat arayışları farklı mecralara açılsa da önünde sonunda yolu özün özü dine çıkıyor. Dinsiz bir maneviyatın olamayacağına ise çağımızda "Yeni Dini Hareketler" en bariz örnek. İslam maneviyatının öyküsü literatürden ziyade tarihte, bizzat yaşamın içinde aranmalıdır zira başka yerde bulmak mümkün değil. Diğer bir deyişle maneviyatın edebiyatı istesek de olmuyor. Bu yönde her atılıma deneyim sirenleri çalıyor.

Hülasa az konuşup, çokça ve hasça yaşayalım derim.

Samsun, Turkey

Bizimle iletişime geçin

Lütfen aşağıdaki formu doldurun, en kısa sürede size geri döneceğiz.

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

Güncellemeler için Abone Ol

Abone olun ve en son haberler ve yaklaşan etkinliklerden haberdar olun.

Abone olduğun için teşekkürler!

Görüş ve önerileriniz bizim için önemlidir.

© 2021 by Emre KOÇ tarafından oluşturuldu. Her hakkı saklıdır. 

bottom of page