top of page

BÄ°R DÄ°N Ä°STÄ°SMARI HÄ°KAYESÄ°

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

Ä°stismar nedir? Ne deÄŸildir? Nasıl ve niçin yapılır?

 

Arap dilinde s-m-r kökünden türemiÅŸ bir mastar olan istismar, ‘’bir ÅŸeyin ürününü devÅŸirmek ve üründen istifade etmek’’ demektir.(Ebu’l-Fazl Ä°bn Manzur, Lisanu’l-Arab, Kahire 2003, 1, 699-700) Arap dilindeki bu olumlu veya nötr anlam kültürümüzde ‘’bir ÅŸeyi suistimal etmek’’ ve ‘’sömürmek’’ ÅŸeklinde olumsuz bir durumu ifade etmek üzere Türkçemizde kullanılagelmektedir.

 

DevÅŸirilen ve istifade edilen ise konu itibariyle dindir. Peki bir din nasıl ve niçin istismar edilir? Buyurun hep beraber buna bir bakalım. Hakikat midir mecaz midir, aslı var mıdır yok mudur bilinmez fakat din istismarının nasıl yapıldığını anlatan veciz bir hikayeyi sizlerle paylaÅŸmak isterim.

 

Mollanın biri Anadolu’da bir muhite atanır ve göreve baÅŸlar. Mollanın görevi dini eÄŸitim, irÅŸad ve rehberlik hizmeti vermektir ve görevinde kuÅŸatıcı, birleÅŸtirici, bütünleÅŸtirici ve sevdirici olmak zorundadır. Bu prensibe aykırı hareket etmek, görevi suistimal etmek anlamına gelir. Molla kardeÅŸ ise kuÅŸatıcı, birleÅŸtirici, bütünleÅŸtirici ve sevdirici ÅŸekilde görev yapması gerekirken tam tersi bir politika güder. Vaaz ve fetvalarında Ä°slam’ın eÄŸitim ve irÅŸad sistemine aykırı görüÅŸ ve açıklamalar yaparak ikilik yaratır. Buradaki farklılık tamamıyla görüÅŸ zenginliÄŸi denilen ana çerçevenin dışındadır. Zira Ehl-i Sünnet’e atfederek zikrettiÄŸi görüÅŸler esasında Ehl-i Sünnet’in düÅŸünce sistemine de uymamaktadır. Fakat kendine has aurası ve görüntüsüyle ‘’Ehl-i-Sünnet’’ kavramını vaaz ve sohbetlerinde kullanması, kamuyu etkilemek için yeterli gelmektedir.

 

Molla kardeÅŸ vaaz ve sohbetle yetinmez. Görev yaptığı yerde çevre edinmeye de baÅŸlar. Kendisini sevdirir. Sıkı ve güçlü baÄŸlar kurar. Böylece etrafında hatırı sayılır bir kitle oluÅŸturur. Kitle, aynı zamanda kamuoyu demektir. Artık sırtını yasladığı bir duvar vardır.

 

Zamanın behrinde bir vatandaÅŸ gelir ve hocanın birine der ki:’’Hocam, falanca molla sohbetinde ‘sakalsız imamların arkasında kıldığınız namazlarınızı KAZA EDÄ°N!’ dedi’’ der. Sonra bakarlar ki bu ifadeyi birçok kiÅŸi duymuÅŸ. Ä°ÅŸin tuhaf yanı, bu molla kardeÅŸin yetiÅŸtiÄŸi çevredeki hocalar bile ‘’sakalsız imamların arkasında kılınan namazların kazasının gerekmeyeceÄŸi’’ ÅŸeklinde görüÅŸ belirtmiÅŸlerdir çoktan. Olayın toplumdaki yansıması ise çok farklı bir boyutta seyir etmiÅŸ.

 

Bu kardeÅŸin sözünü dinleyip doÄŸru belleyen vatandaÅŸ ise camiye gittiÄŸinde bakar, eÄŸer hoca sakalsız ise ya imama iktida etmez ya namazı tek başına kılar ya da iktidadan sonra namazı müminler topluluÄŸunun arasında kaza eder. Kimisi merak edip ‘’ne oluyor?’’ diye sorar. Ä°mama iktidaya bu görüÅŸten dolayı muhalefet eden vatandaÅŸ ise gerekçesini ‘’falanca hoca böyle fetva verdi’’ diyerek hem imama hem de müminler cemaatine muhalefet eder. Oysaki sakal konusundaki hükümler Diyanet Ä°slam Ansiklopedisi’ndeki ‘’SAKAL’’ maddesinde detaylıca açıklanmıştır. Mollanın savunusu ise daha baÅŸtan hazırdır:’’Ehl-i Sünnet alimlerinin görüÅŸü budur.’’ Ehl-i Sünnet alimleri dediÄŸi ise yetiÅŸtiÄŸi çevrede aldığı eÄŸitim süresince okuduÄŸu kitaplar ve müellifleridir. Yani görüÅŸ ana omurga ve kaynaklardan ziyade dıdısının dıdıdısı kaynak ve müellife dayanmaktadır. Birçok görüÅŸü ve fetvası da bu zaviyeden çıkar. Zira kendi mentalitelerine uygun isimlerin görüÅŸleri Ehl-i Sünnet’in ana düÅŸünce sistemine aykırı olsa bile kendileri için önceliklidir.

 

Artık toplumda yepyeni bir fitne doÄŸmuÅŸtur. Makul ve menkul hiçbir gerekçesi olmadan sakalsız ÅŸekilde imamlık yapan herkesi zan altında bırakmıştır. Cemaat arasında ikilik doÄŸar, tartışmalar yaÅŸanır. Zira reddedilen sadece bir iktida deÄŸildir; fıskla (günahkarlıkla) nitelenen örtük bir tekfirdir de. Üstelik Hz.Peygamber (s.a.v.)’in açık uyarısına raÄŸmen. Zira namaz kılan herkes Ä°slam ve Ehl-i Sünnet alimleri nezdinde ‘’Ehl-i Kıble’’dir ve Ehl-i Kıble tekfir edilemez. DiÄŸer bir problem ise molla kardeÅŸ fetva vermeye hiç ama hiç ehil deÄŸildir. Yeterli Arapça ve literatür bilgisi olmadığı saptanır. Fakat ne hikmetse her ÅŸeye raÄŸmen bazı insanların nezdinde sadece bir hoca bile deÄŸil büyük bir üstat ve hadis alimdir.

 

Zamanın baÅŸka bir behrinde birlikte namaz kıldıktan sonra cemaatin içinden birisi gelir hocaya der ki:’’Hocam sesiniz de müsait, cemaate sohbet yapsanız; falanca yerde falanca hoca var, hadis alimdir kendisi, sohbet yapar.’’ Hoca ise vatandaÅŸla musafaha ettikten sonra der ki:’’Biz haftanın her günü akÅŸam ve yatsı namazı arasında ders ve sohbet yapıyoruz, sizi de bekleriz’’. Molla kardeÅŸ öyle bir ün salmıştır ki artık kimileri nezdinde hadis alimi olarak nitelendirilebilecek kadar yüceltilmiÅŸtir. Oysa ki sohbetine mutat ÅŸekilde katılan bir çok bilir kiÅŸi insan molla kardeÅŸin vatandaÅŸa habire hikayeler anlattığını; yüksek sesle anlatarak insanları etkilediÄŸini; söylediklerinin sorgulanmadan kabul edildiÄŸinden yakınır da yakınır…

 

Zamanın baÅŸka bir behrinde ise vatandaşın biri, bir hocanın yanına gelir ve der ki:’’Hocam falanca molla sakalsızlara selam vermeyin’’ dedi, der. Hoca da ÅŸaşırır çünkü söylem, Hucurat suresi 10.ayette Allah’ın ‘’Müminler ancak kardeÅŸtirler’’ ÅŸeklindeki umumi ve ahlaki yasasına ittibanın toplum hayatındaki en önemli yansımalarından biri olan ‘’Selam vermek sünnet, almak ise farz’’ uygulamasını istismara açarak müminler arasında yine fitneye neden olur. Ve yine kimse iki dakika durup düÅŸünmeden, sorgulamadan; müçtehid alimlerin ve cumhurun görüÅŸlerini incelemeden molla kardeÅŸin hezeyanına kapılır gider. Molla kardeÅŸin sözünü doÄŸru bilip kendisine uyanlar ise sakalsız müminlere selam vermeyi bırakırlar. Fitne günden güne kök salar, boy atar, adeta bir sarmaşık gibi Müslümanların vicdanına dolanır.

 

Molla kardeÅŸ Hz.Peygamber (s.a.v.)’in sünneti, tebliÄŸ ve irÅŸat metodundaki hiçbir prensibi dikkate almadan kamu nezdinde türedi bir aura oluÅŸturur. Çevresi geniÅŸler, baÅŸ üstünde tutulur. Fakat kimse çıkıp da ‘’yahu bu adamın söyledikleri dine ne kadar uygun?’’ diye de sorgulamaz. Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu tarafından ‘’Kabir-i nur’’ namazı var mıdır?’’ ÅŸeklindeki soruya ÅŸöyle yanıt verilmiÅŸtir:’’Hz.Peygamber (s.a.v.) ve ashabından ‘’kabir-nur’’ adıyla namaz kılındığına dair bir rivayet bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu niyetle namaz kılmak bid’attır. Ancak kiÅŸi istediÄŸi vakit nafile olarak dilediÄŸi kadar namaz kılar ve arkasından yapacağı duada kabir azabı ve kabirdeki ÅŸeylerden Allah’a sığınabilir. Zira Peygamberimiz (s.a.v.) duada kabir azabından Allah’a sığınmayı tavsiye etmiÅŸtir (Buhari, Cenaiz, 86)’’.  

 

Ä°nsanlar bir araya gelip düÅŸünürler. ’’Kabir-nur namazı var ve kılınır’’ diye müminlere tavsiyede bulunmanın dayanağı nedir? diye. MeÅŸrebinde bu adla bir uygulamanın nafile namaz olarak kabul edilmesi kanaati hakim olur. Gerekçesi, hocalarımız dediyse vardır bir bildikleri… Hz.Peygamber uygulamamış, sahabe uygulamamış, fıkhen bidat olan bir uygulama özel bir tanımlamayla ihdas ediliyor. Peki farz, vacip, sünnet ve nice nafile namaz türüne deÄŸer atfedip vazetmek varken neden türedi uygulamalar ön plana çıkarılır? Çünkü çoÄŸunluÄŸun bilmediÄŸi yeni bir ÅŸey söylersen kamu nezdinde sükse yaparsın. Vaaay be, bilmediÄŸimiz neler varmış, hoca ne güzel açıklıyor, olur. Sonra bütün dikkat farz, vacip, sünnet ve nafile namazlardan uzaklaşır, türedi bir uygulamaya yansır; Ä°slam fıkhının öÄŸreti sistemi alt üst olur. Sonra da dinin ana kaideleri toplumsal yaÅŸama yansırken manipüle edildiÄŸi için yanlış bir anlayışla kafa ve davranış karışıklığına neden olur. Gerekçesi gayet masum görünür: Ä°nananları daha çok ibadete sevk etmek… Oysa Mecelle-i Kanunname-i Osman’da geçtiÄŸi üzere ‘’Batıl makisun aleyh olamaz’’; yani yanlış bir yolla doÄŸru inÅŸa edilemezdir. Sonuç olarak ibadet-i mersume istismara uÄŸrar. Takva adına prensipler çiÄŸnenir. Dini Allah’a halis kılarak ibadet etmenin deÄŸeri bir iÅŸ bilmezin dilinde ters yüz olur. Özetle, kabir-nur namazı var mıdır? Cevap, yoktur. Vardır diyenin önce ilmini, sonra da samimiyetini gözden geçirirler.

 

Zamanın baÅŸka bir behrinde vatandaşın birinin cenazesi vardır. Hocanın yanına gider ve der ki:’’Hocam cenazemiz oldu. Iskat ve devir yapmak istiyoruz.’’ Hoca da devirin ÅŸer’an ve hukuken uygulanmadığını söyleyince vatandaÅŸ,’’Nasıl olur, falanca molla devir yapıyor’’ der. Haydi buyurun cenaze namazına… Gerekçesi ise gayet masum görünmektedir. Molla öÄŸrencilerinin iaÅŸe ve ibatesini karşılamak için Ä°slam fıkhında muteber ve caiz kabul edilmeyen devir iÅŸlemini bizzat uygular. VatandaÅŸ da hoca gibi hoca, vardır bir bildiÄŸi diyerek din ve dindarlık adına bu maddi ve manevi istismara kapılır… Vatandaşın günahı yoktur; yarım doktor candan, yarım hoca iman eder, demiÅŸler…

 

Züccaciye dükkanına giren fil hikayesinde olduÄŸu gibi molla kardeÅŸ girdiÄŸi toplumda ne usül bırakır, ne de ilme sadakat. Kırılmadık dökülmedik dini ilke ve prensip kalmaz. Oysa bir hocadan beklenen, dini konuda kiÅŸisel veya meÅŸrebi görüÅŸleri olsa da kendisine emanet edilen kürsüde ve hutbede müfredata ve prensiplere uygunluk esasına sadık kalmasıdır. Zira kürsü de, hutbe de, cübbe de kimsenin tapulu malı deÄŸil; adilce taşınması gereken bir emanettir. Hasıl-ı kelam, dini kendi tekeline alarak vazetmenin ne kadar zararlı olduÄŸu aÅŸikar olmuÅŸtur. Bu hikayede kimse muradına ermez. Kerevetine çıkmak ÅŸöyle dursun; fitne kol gezmektedir. Allah’ın yarattığı gibi fıtrata uygun, akl-ı selim ve ihsan üzere olmak gerekir.

 

Åžah-ı NakÅŸibendi’ye hürmet olsun. Ne güzel demiÅŸ, tarikat odur ki ÅŸeraita muvafıktır… Åžeriatla zahiri temizleyen, tarikatla batını temizler. Tarikatla batını temizleyen, hakikatle kurb-u ilahiye ulaşır. Hakikatle kurb-u ilahiye ulaÅŸan ise marifetle Allah’a ulaşır. Bu yolun usulünü takip etmeyene ise alim denmez. Usulsüz kiÅŸinin irÅŸadı için dua edilir.

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn
bottom of page