top of page
medine-nerededir-onemi-nedir-174072.jpg

Ä°SLAM MEDENÄ°YETÄ°NDE MEDÄ°NE VE ÅžEHÄ°RLEÅžME

Dünya tarihi

tabiatla iç içe yaÅŸayan insanın evrene bıraktığı izlerle doludur. Paleolitik çaÄŸdan günümüze türümüzün yaÅŸam mücadelesi keÅŸif etkinliÄŸine doÄŸru geliÅŸmiÅŸ, ilkellik yerini zamanla uygarlığa bırakmıştır. Aslında her keÅŸif, insana farkındalık düzeyi kazandırmıştır. Antropolojik veriler bu geliÅŸimin doÄŸrusal olmadığını, diÄŸer bir deyiÅŸle her zaman, mekân ve özne için aynı ÅŸartlarda tebarüz etmediÄŸini göstermektedir. Ä°lerlemeci ve döngüsel tarih okumaları nispeten geliÅŸim fikri uyandırsa da tabiat, insan ve zaman ölçeÄŸinde yaÅŸamın çekimsel bir süreçle aktığını görüyoruz. Süreci etkileyen faktörler ise insanın hayatını sürdürebilmesi için gereken ihtiyaçlar hiyerarÅŸisi baÅŸta olmak üzere savaÅŸ, istila, göç ve doÄŸal afet gibi çevresel etkilerdir. Tarihi olay ve sosyal olguların sebep-sonuç iliÅŸkisi içinde nesnel açıklamasını yapmak, böylece toplumsal deÄŸiÅŸme yasalarını tespit etmek üzere dini, ekonomik, siyasi, coÄŸrafi ve kültürel geliÅŸmeleri dikkate almak gerekir. Zor tabiat ÅŸartlarında avlanıp toplayarak besin ihtiyacını karşılayan insanın nasıl hemcinsleriyle beraber organize hareket edebilen bir varlık düzeyine eriÅŸebildiÄŸi de aynı geliÅŸmelerin sebep-sonuç bağında saklıdır.

​

Biz yazımızda medeniyetin fikri temellerini, ortak özellikler gösteren toplumsal grupların (kavim, millet vb.) bölgesel medeniyet tecrübelerini, farklı özellikler taşıyan toplumsal gruplarla kurulan iliÅŸkileri ve nihayet efrâdını câmi aÄŸyârını mani bir medeniyet anlayışına varabilmek için Medine (Yesrib) örneÄŸini inceleyeceÄŸiz. Ä°slam medeniyetinin tekâmülünde Arap Yarımadası’nın, daha özelde Hicaz coÄŸrafyasının ve daha da özelinde Medine’nin oynadığı rolü tetkik edeceÄŸiz.

​

Medine etrafı Uhud, Air daÄŸları, Vakım ve Vebereharresiyle (volkanik lav akıntısı) çevrili geniÅŸ düzlük bir alandadır. Zengin su kaynakları, akarsular ve tabanında yumuÅŸak tabakalı vadilerin bulunduÄŸu jeolojik bir düzleme sahiptir. Semhûdi, Medine’nin bilinen en eski adının Yesrib olduÄŸunu ve ismini buraya ilk yerleÅŸen kiÅŸi olanYesrib b. Vail b. Kâyine b. Mehlâbil’den aldığını kaydeder. Ä°lk yerleÅŸimin ne zaman gerçekleÅŸtiÄŸine dair kesin bir bilgi olmamakla beraber, ilk yerleÅŸenlerin Amâlika, Yahudiler, Evs ve Hazrec olduÄŸuna dair rivayetler vardır. Hicretten sonra Hz. Peygamber ÅŸehre moral anlama sahip isimler verilmesini istemiÅŸ, bu meyanda temiz ve güzel ÅŸehir anlamına gelen kelimeler kullanılır olmuÅŸtur. Medine kelimesinin kökeni ile ilgili iki farklı görüÅŸ vardır. Bir görüÅŸe göre Medine Arami dilinde ‘’mahkeme yeri’’, ‘’ÅŸehir’’ anlamlarına gelen ‘medinta’dan alınmış ve buradan Ä°braniceye aktarılarak ‘’bir yöneticinin nüfuz alanına giren yer’’ ÅŸeklinde kullanılmıştır.[1] Ä°kinci görüÅŸe göre ise Arapçada ‘müdün’ ve ‘deyn’ kökünden türeyip ‘’ÅŸehre gelmek, ikamet etmek, yerleÅŸmek ve yeryüzünde yerleÅŸmeye uygun ve kale yapılan yer’’ anlamına geldiÄŸi ifade edilmiÅŸtir.[2] Ä°kinci görüÅŸten türeyerek kelimenin ‘temeddün’  ÅŸeklinde kullanımı da ‘’ÅŸehirli veya medeni hayat yaÅŸamak’’ anlamına gelir. Medeni ya da medîni olmak, ÅŸehre mensup olan ve ÅŸehirli demektir.Ä°bn Haldun’un hem bedeviliÄŸi hem de medeniliÄŸi birlikte kullandığı ümran kelimesi terminolojiye girerken tarihi süreç tehadâre, uygarlık, civilisation gibi farklı kullanımlar ortaya çıkmıştır.[3]Medeniyetin ya da medeniliÄŸin kazandığı anlamların ortak noktası ise ÅŸehir hayatının sosyo-kültürel, kurumsal ve siyasal bütün kazanımlarını ifade ediyor olmasıdır. KuruluÅŸundan günümüze Yesrib’i Medine yapan faktörlerden ilki, farklı köken, etnisite ve kültürden insan gruplarının aynı mekân ve zaman paydasında ortak amaçlar etrafında bir araya gelebilmesidir. Ortak amaçlar ise insanın tek başına karşılayamayacağı ihtiyaçlarını dayanışma ve iÅŸ bölümü kapsamında karşılaması, fertlerin bütününe hitap eden bir mutluluk ve erdem senkronizasyonu sunması ÅŸeklinde ifade edilebilir. Ä°kincisi, sadece topluluk ÅŸeklinde yaÅŸamakla yetinmeyip fertler için sosyal adalet gibi moral deÄŸerleri tesis edebilmektir. Üçüncüsü ise ilim ve sanatın egemen olduÄŸu, zarafetin, inceliÄŸin ve estetiÄŸin bütün toplumu kuÅŸattığı amaçsal gerçekliktir.

​

Peki, Medine’nin tarihsel süreçte kazanmış olduÄŸu mevcut toplumsal yapıda dinin rolü nedir? Din entelektüel birikimin bir parçası mıdır? Yoksa ÅŸehre yeni bir mahiyet ve içerik kazandıran ivme/güç müdür? Aslında bu sorunun cevabını Medine Ä°slam Devleti’nde bulacakken konuyu biraz daha derinleÅŸtirmek adına yeni bir soruyla mukabele etmek istiyorum: Ä°slam ve medeniyet arasında parça-bütün iliÅŸkisi mi vardır? Ya da bir dinin medeniyetle eÅŸ anlamlı ÅŸekilde sunulması,ortak özellikler gösteren toplumsal grupların bölgesel medeniyet tecrübelerini mi ifade eder? EÄŸer bunu doÄŸru kabul edersek dinin evrensele, medeniyetin de yerele motive yapısını nasıl yorumlayacağız? Batı düÅŸüncesine odaklı modern kuramlar dini medeniyetin kaynakları arasında deÄŸerlendirmezler. Tabi bu deÄŸerlendirme biçimine, 16.yüzyıldan günümüze Kıta Avrupası’nda meydana gelen köklü dini-siyasi deÄŸiÅŸmeler baÅŸta olmak üzere dinin alan kaybetmesi, sosyal yaÅŸamdan kiliseye doÄŸru çekilmesi, küresel-seküler dönüÅŸüm karşısında güç kaybetmesi neden teÅŸkil ediyor olabilir. Tarihteki diÄŸer köklü medeniyet havzalarında olduÄŸu gibi Müslümanların medeniyet merkezlerinde –Harameyn baÅŸta olmak üzere- din, ahlak, adalet, merhamet ve dayanışma gibi yüksek deÄŸerleri organize eden etkili bir güç olmuÅŸtur. Hicaz’dan Müslümanların yaÅŸadığı tüm coÄŸrafyaya varana dek her yerde din medeniyete kaynaklık ederken aynı zamanda medeniyet de Ä°slam’ın vizyonu, yüzü ve temsili olmuÅŸtur. Gelelim Medine’de medeniyetin kurucu temellerine…

​

Kurucu Medeniyet: Hz. Peygamber Medine’ye hicret ettiÄŸinde ÅŸehrin idari, askeri ve sosyal yapısına yenilikler getirmiÅŸtir. Ä°slamiyet’in en önemli özelliklerinden biri, ulaÅŸtığı insan ve toplumları dönüÅŸtürerek fertler arasında daha önce olmayan kurucu müÅŸtereklikler ortaya çıkarmasıdır. Kabileyi esas alan üyelik anlayışı ve dar otorite kalıpları yerine yeni bir siyasi üyelik tanımı getirmiÅŸ, bu yönde Medine Vesikası farklı inanç ve kültür gruplarını sosyal hayatta olduÄŸu gibi hukuki ve idari alanda da bir araya getiren bir toplumsal sözleÅŸme olarak tarihe geçmiÅŸtir. Yahudiler, Evs ve Hazrec arasındaki çatışmalar muâhat (kardeÅŸlik) ve sözleÅŸme bağıyla ortadan kaldırılmıştır.[4]Hz. Peygamber’in hicretten önce irtibatı saÄŸlamak üzere Evs ve Hazrec kabilelerinden on iki nâkib seçtirmesi de[5], toplumsal mutabakatın temellerini güçlendiren saiklerden biri olmuÅŸtur. Ä°slam’ın kurucu kültür tecrübesinde medeniyet anlamında ÅŸehirli olmak: dar-yerel mensubiyetleri aÅŸarak kanun ve kanun önünde eÅŸitlik fikrine inanma, farklı inanç ve kültür gruplarına saygı gösterme, ortak yaÅŸam alanında farklı gruplarla sosyal iliÅŸkileri adalet ve merhamet ilkeleri üzere kurma, idari ve sosyal hayatta organize hareket edebilme anlamlarına gelmektedir. Hz. Peygamber Medine’ye geldiÄŸinde ÅŸehirde daha çok Yahudilerin oturduÄŸu taÅŸtan, üç katlı, sayıları altmışa kadar çıkan ve kale olarak kullanılabilecek büyüklükteki evlerin korunmasını istemiÅŸ ve zamanla bunlara yenileri eklenmiÅŸtir. Åžehir planı Mescid-i Nebevi merkez olmak üzere yenilenmiÅŸ ve bazı yapılar korunmuÅŸ, yeni yerleÅŸme düzeninde mahalle sayısı artarken bazı kenar semtler de ÅŸehre katılmıştır. Ekonomik refah arttıkça da geniÅŸ ve güzel evler yapılmıştır.[6] Daha da önemlisi bütün bu yenilenme süreci rıza, uyum ve kolektif bilinçle özgünlüÄŸünü kazanmıştır. Ä°slam dini, Medine’de insana ve çevreye verilen deÄŸerle çatışmayacak, aksine daha güçlü iliÅŸkiler kurmaya katkı saÄŸlayacak teolojiyi sosyal gerçeklikle buluÅŸturmuÅŸtur.

​

Otantik Medeniyet: Medine’de ekonomik hayatın temelleri, yeri bizzat Hz. Peygamber tarafından belirlenen çarşının kurulumuyla atıldı. Hicretten sonra Medine’de yapılan ilk nüfus sayımında 1500 Müslümanın[7] ve asgari 8500 gayr-i müslimin yaÅŸadığı belirtilmektedir. Genel nüfusu 10-20.000[8]arasında deÄŸiÅŸen tahminlerle birlikte düÅŸündüÄŸümüzde tarım, hayvancılık ve ticarette kalkınma saÄŸlayabilecek bir kitleden bahsedebiliriz. Daha da önemlisi yeni kurulan idari ve toplumsal düzen Medinelilere huzur ve güven ortamı vaat ediyordu. Farklı inanç ve kültür grupları, muhtemel sıkıntılar karşısında çatışmaya gerek duymadan, herkesi baÄŸlayan hukuki ve idari yönetime baÅŸvurarak meseleleri uhulet ve suhulet içinde halledebilirlerdi. Huzur ve güven ortamına da en çok çarşıda ihtiyaç duyulmaktaydı. Yeni kurulan çarşıda tarım ve hayvancılık konusunda bilgi sahibi olan ensarla ticaret konusunda tecrübeli olan muhacirler arasında bilgi ve tecrübe alışveriÅŸi Medine’de ticaret kültürünün geliÅŸmesine katkı saÄŸlıyordu. DiÄŸer yandan çarşı kamu alanı sayılıyor, dolayısıyla çarşıda yer edinmeye, kiralama ve eÅŸyaların sabitlenmesine izin verilmeyerek herkese açık bir alan olarak kalması saÄŸlanıyordu. Bu düzenleme, Medine halkı arasında gelir dengesizliÄŸi meydana getirebilecek rantçı, menfaatçi ve dünyevi bir ahlaki kırılmayı engellemeye, hukukun tanıdığı fırsat eÅŸitliÄŸini pratik hayatta herkesin ÅŸahsında korumaya yönelikti. Yahudiler Medine’den ayrıldıkları zaman ÅŸehir ve çevresinde 60.000 kiÅŸinin yaÅŸadığı tahmin edilmektedir. Artan nüfus oranı Medine’nin zamanla ticaret merkezi haline geldiÄŸine, ekonomik ve toplumsal hayatta atılan adımların refah ortamını tesis ettiÄŸine iÅŸaret etmektedir. Otantik: sürekli, canlı, kendini yenileyen, geliÅŸtiren, dışa açık bir yaÅŸam algısı Hz. Peygamber döneminde Medine’de ÅŸehirleÅŸmenin en önemli ilkelerinden biri olmuÅŸtur. Tarihte Emevi ve Abbasi politikaları Medine’nin merkezi-kültürel konumunu tehdit etse de ÅŸehir, günümüze dek dini-kültürel bir merkez olma özelliÄŸini korumuÅŸtur.

​

Evrensel Medeniyet:DoÄŸuÅŸu ve geliÅŸmesi sürecinde Ä°slam medeniyeti Bizans (Yunan), Ä°ran, Hint ve Çin olmak üzere dört medeniyetle karşılaÅŸmıştır. Kısa sürede OrtadoÄŸu, Avrasya, Asya, Hint alt kıtası, Endülüs, Endonezya ve Afrika’da yayılma gösterdi. Müslümanlar ulaÅŸtığı her yerde halka ÅŸefkat ve merhamet gösterdiler. Farklı kültürler ile etkileÅŸimin bir sonucu olarak Müslümanlar entelektüel bir sıçrama yaÅŸadılar; teknik ve amacı, madde ve manayı iktisap edecek kültürel birikime ivme kazandırdılar. Müslümanlar fen, ilim, sanat, iktisat, tıp, edebiyat ve felsefe gibi ilimlerde, dünyadaki dönüm keÅŸiflerine temel teÅŸkil edecek buluÅŸlara imza attılar. Batılı Hıristiyan milletlerce ‘’imansız barbarlar!’’ denilen Müslümanlar eskilerin hikmetini, Platon ve Aristo’nun yüksek fikirlerini, Hipokrat ve Galen’in tıbbi birikimini, Ptolemy’nin astronomi ve matematiÄŸe dair öÄŸrettiklerini kendi dillerine tercüme ederek, bütün bu mirası kendi düÅŸünce ve deneyimleriyle zenginleÅŸtirdiler.[9] Günümüzde Batı küreselleÅŸmede ne kadar mahirse tarihte de Müslümanlar yerelin özgünlüÄŸünü bozmadan evrenselleÅŸtirmede o kadar mahirdiler. Bu, savaÅŸların, yıkımların ve istilaların kuÅŸattığı eski dünyada medenileÅŸme bakımından çok yüksek bir tecrübedir.

​

Hem Batı’nın medeniyet telakkisini hem de Batı’nın gözünden Ä°slam dünyasının medeniyet tecrübesini anlamak için ÅŸarkiyat çalışmaları bize yeterli fikri verir kanaatindeyim. 1920-1950 yılları arasında Batı’da özellikle Fransız araÅŸtırmacılar (G. ve W. Marçais R. Le Tourneau, J. Sauvaget, J. Weulersse) tarafından Arap dünyasındaki ÅŸehirlerin hangi kentsel tipe ait olduÄŸunu tespit etmek için ‘Ä°slami ÅŸehir’ teorisi geliÅŸtirilmiÅŸtir[10]. Antik ÅŸehre veya OrtaçaÄŸ’da Batı’daki ÅŸehirlere kıyasla ve menfi bir bakış açısıyla yapılan bu çalışmalar bilimsel temellendirme bakımından tartışmaya açıktır. Ä°ddialara göre Ä°slami ÅŸehir, mahallelerin bir araya gelmesinden oluÅŸan inorganik ve gevÅŸek bir yapıya sahip, ÅŸehir meclisleri bulunmayan ve kendine özgü hukuki bir statü ve yönetim biçimine sahip olmayan bir yapıdadır. Ayrıca on üç asır boyunca da hiçbir deÄŸiÅŸiklik göstermez.[11] Ä°lginçtir ki bütün bu iddialar hipotezden öteye geçemez. Zira iddia, ortaya çıktığı zamanlar Fas’tan Çin’e, kutuplardan Afrika’ya kadar Müslümanların yaÅŸadığı coÄŸrafyalarda hiçbir coÄŸrafi veya kültürel referansa dayanmamaktadır. Fransız ÅŸarkiyatçıların deyimiyle-Ä°slami ÅŸehirler aslında- radyo-konsantrik prensibe göre örgütlenmiÅŸ bir yapı arz eder. Åžehir, merkezinde camii olacak ÅŸekilde prestijli ve yüksek gelirli faaliyetlerden daha az gelir getiren faaliyetlere doÄŸru merkezden çevreye yayılan bir kuruluÅŸa sahiptir.[12] Yönetici ve bilginler merkeze yakın mahallelerde iskân ederlerken halk çevre mahallelere doÄŸru mesken tutmuÅŸtur. Åžehrin bu aurası ilk etapta toplumsal sınıf ayrımını akla getirse de Müslümanların yaÅŸadığı ÅŸehirlerde bu fikri çürütecek organik yapılanma örnekleri vardır. Ayrıca Ä°slami ÅŸehir teorisi müspet bir zeminde ele alınacaksa eÄŸer Mekke, Medine ve Kudüs baÅŸta olmak üzere medeniyete öncülük etmiÅŸ ÅŸehirlerin kuruluÅŸ, geliÅŸim ve açılım aÅŸamalarını öncelikle tedkik etmek gerekir.

​

Günümüzde Medine artan nüfusuyla (2004 yılı baÅŸlarına ait tahminlere göre 868.000) Suudi Arabistan’da mıntıka (metro-kültürel) ÅŸehir özelliÄŸine sahip olup, hac ve umre sebebiyle milyonlarca hacının Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret etmek için uÄŸradığı merkezi, dini ve kültürel potansiyelini korumaktadır. Medine halen Ä°slam’ın medeniyet tecrübesini meskûnlarına ve ziyaretçilerine yaÅŸatan, kutsallığıyla Müslümanların gönlünde yer eden saygın bir ÅŸehirdir.

 

 

​

[1] Nebi Bozkurt-Mustafa Sabri KüçükaÅŸçı, ‘’Medine’’, DÄ°A, Ankara 2002, XXVIII, s.305-306.

[2]Ä°bnManzur, Lisanu’l-Arab, ‘mdn’md.,XLVI, s.4160-4161, Dâru’l-Mârife.

[3] Ä°lhan Kutluer, ‘’Medeniyet’’, DÄ°A, Ankara 2002, XXVIII, s.296.

[4] Muhammed Hamidullah, Ä°slam Peygamberi, Beyan yay., Ä°stanbul 2009, s.159-161.

[5]A.g.e., s.138-140.

[6] DÄ°A, ‘’Medine’’, s.309.

[7]Hamidullah, s.162.

[8] DÄ°A, ‘’Medine, s.310.

[9] Ziya Kazıcı, Ä°slam Medeniyeti ve Müesseseleri Tarihi, Ä°FAV, Ä°stanbul 2010, s.23.

[10]AndreRaymond, DÄ°A, ‘’Åžehir’’, XXXVIII, s.449.

[11] DÄ°A, ‘’Åžehir’’, s.450.

[12]A.g.e., s.450.

Email 

PaylaÅŸ

bottom of page