top of page
enstitu12345.png

KÄ°M HAKLI KÄ°M GÜÇLÜ?

Ortada müÅŸkil meseleler varken...

popüler gündemlerin bir anda tüm motivasyonu toplamasına alıştık artık. Aslında dikkati ne kadar aslına irca etseniz de bir ÅŸeyler öte geri çekiÅŸtirdiÄŸi için sizi biraz alıkoyacak. Ve siz de biraz mola vermiÅŸ olacaksınız…

​

Haklı mı yoksa güçlü mü olmak isterdiniz? Ä°nsan türünü en çok cezbeden odaklardan bahsediyoruz belkide. Bu baÄŸlamda görecelik bizi yoracaktır. O yüzden demiri tavında dövebilmek adına konunun ana hatlarından vazgeçmeyelim. Peki birincisini yanıtlamadan daha zor bir soru soralım: Hem haklı hem de güçlü olmak ister miydiniz? Toplumsal hafızamızda canlandığı ÅŸekliyle deÄŸil, salt olarak haklı ve güçlü olmayı bir arada taşımanın olasılık deÄŸerlerini dikkate alarak gerçekten imkan dahilinde olup olmadığını araÅŸtırıyoruz.

​

Batı hakkı ‘’hata payı’’ ÅŸeklinde düÅŸünüyormuÅŸ. Ä°slam düÅŸüncesinde ise hak deyince ‘’eÅŸitlik’’ anlayışı akla geliyor. DoÄŸudan batıya doÄŸru bir okuma yapınca böyle moral karşılaÅŸtırmalar görmek olaÄŸandır. Yani ‘’ne kadar özgürüz?’’ sorusuna doÄŸru cevabı bulabilmek için kültür sathından biraz dışarıya doÄŸru çıkmak kaçınılmaz oluyor.

​

Biz ve öteki hakkında konuÅŸurken düÅŸünsel anlamda adeta bir yaÅŸam alanına ihtiyacımız var. Sadece bilgiye ya da tecrübeye sahip olmak kendi başına yetmeyecektir. Ha bir de ÅŸov yaparak henüz kimse bu meseleyi halledebilmiÅŸ deÄŸil.

​

Doksanlı yılların Türkiye’sinden günümüze deÄŸiÅŸen toplumsal vasata ÅŸöyle bir göz atmak kafi. ÅžehirleÅŸme ve sanayileÅŸmenin getirisi, nüfusu kırsaldan kente sürüklemiÅŸti. Yepyeni bir dünya. KeÅŸfedilmeyi bekleyen koca bir ÅŸehir; ancak önce alışmak lazım. Åžöyle sokaklarında ÅŸaÅŸkın ÅŸaÅŸkın dolanmak… Sonra ne oldu? Ä°ki binli yıllardan bahsediyoruz. Artık göç bitti. Yani kültür göçü bitti. Eskisi gibi kırda tebarüz eden yaÅŸam tecrübesini metropoldeki ışıltıyla uyuÅŸturmaya çalışmak yok. Çünkü ÅŸehirdeki ışıltı kırsala kadar ulaÅŸtı. Bütün taÅŸlar yerine oturdu. Artık herkes meskeninde meskûn. Ä°ÅŸi biraz da antropolojiye vuracak olursak, üç beÅŸ kiÅŸilik avcı-toplayıcı grubundan milyonlarca insanın bir arada yaÅŸayabildiÄŸi sosyal konjonktüre geliÅŸten bahsediyoruz… Antropoloji açısından aitlik ya da sahiplik, adına ne derseniz deyinyaÅŸadığımız coÄŸrafyanın fertlerinde oturdu. Artık herkes istese de istemese de, çağın küresel aurasınınbir parçası. Yani birey. Artık herkes ata kültüründen/geçmiÅŸinden genlerine iÅŸleyen alışkanlıkları yepyeni bir dünyada yepyeni bir formda yaÅŸamakla karşı karşıya. Otoriter bir babanın, yenilik ve özgürlüklerin kuÅŸattığı bir dünyada büyüyen çocukları... Hem otorite bizde hem de mutlak anlamda özgür olacağız. Peki mesele nedir? Toplumda özgürlük konusunda nispeten bir uzlaşıya varmış durumdayız. Otorite için aynı ÅŸeyi ifade edemiyoruz. Dahası, daha ciddi bir sorunumuz var.

 

Otoritenin nerede ve kimde olduğu hakkında kimsenin bir fikri yok. Sahi otorite nerde?

​

Türkiye’de birbirlerine benzediklerini keÅŸfeden beÅŸ on kiÅŸi bir araya gelince, akıllarına lokalleÅŸmek, dernekleÅŸmek ve bu mutlu birlikteliÄŸi ciddileÅŸtirmek geliyor. Duayen psikologlar gruplaÅŸma sürecini, hemcinslerine karşı kendini yeteri anlamda ifade edememe, sunamama, ilgi eksikliÄŸine baÄŸlı olarak benliÄŸini gösterme arzusu, toplumun ve devletin kendine biçmiÅŸ olduÄŸu role ikna olamama, beÄŸenmeme vs. ÅŸeklinde niteliyorlar. Åžüphesiz bu tespitin doÄŸruluÄŸunu gruplara katılım ve gruplar arası geçiÅŸ konusundaki istatistiklere bakınca daha rahat görebiliyoruz. Ekte belirtmiÅŸ olalım, biz iÅŸin duygusal yanıyla ilgilenmiyor, yani fertlerin niyetlerini incelemiyoruz. Ferdin bütünle kurduÄŸu iliÅŸkide, varlık türüne has olarak dışa vurumunu inceliyoruz. Devam edelim… Otorite, diÄŸer bir deyiÅŸle güç istenci geliÅŸen toplumsal düzende farklı formlarda karşımıza çıkmaya devam ediyor. Modern çağı keÅŸfetmiÅŸ birey güçlü olma arzusundan, gücün kendisini göremiyor. Güce organize bir ÅŸekilde yönelemiyor. Tam olarak kastettiÄŸimiz ÅŸey bu: genlerimizde ve hafızamızda dolayımlanangüce meskûn bir yer bulmakta zorluk yaşıyoruz.

 

Otoriteyi duygusal bir ÅŸekilde, istemeye istemeye paylaşıyoruz. Öyle enteresan bir durum ki yaklaşık gaye ve vizyona sahip grupları ortak bir platformda bir araya getirebilmek bile, tabiri caizse deveye hendek atlatmaktan daha zor; illa bir bürokrat devreye girecek. ‘’Tüzük ve yönetmelik taslağının, mevcut kurum ve gruplardaki tüzük ve yönetmeliklerden farklı olmak kaydıyla’’ ÅŸartına raÄŸmen lokalleÅŸme bolluÄŸu yaşıyoruz. Biraz daha anlaşılır olması bakımından: sokaÄŸa, caddeye ve trafiÄŸe çıktığımız zaman yaÅŸadığımız yoÄŸunluk ve hengâmeyi aynı ÅŸekilde kültür kompartımanlarımızda da yaşıyoruz. Peki bu bir sorun mu? Yahut ne kadarı sorun? EÄŸer toplum hayatına ve siyaset felsefesine dair bir fikriniz varsa bu elbette ki sorun olmak durumundadır. Çünkü Türkiye’de toplum hızlı bir ÅŸekilde dönüÅŸüyor. DönüÅŸümden rahatsız olmayı önermiyoruz. Ancak kontrolsüz güç (dönüÅŸüm/gelecek) güç deÄŸildir. Peki bu hız ve dönüÅŸüm evresinde bizim lokallerimiz neler yapıyor? Bitmeyen toplantılar, istiÅŸareler, lansman ve organizeler ülkemizin geleceÄŸi için neler vaat ediyor? Aynı zamanda bir sivil toplumcu olarak naçizane ben cevaplayayım: uzun vadeli yol haritası yoksa, sivil entegrasyonu denetime kapalıysa, ölçeklendirme amacı yoksa: yani dışa açık bir etkileÅŸim fonksiyonu geliÅŸtirmemiÅŸse, emperyal bir hızla ÅŸube açmak gibi amaçlar misyonlaÅŸmışsa, yaÅŸadığı coÄŸrafyanın insanını tanımasına ve geliÅŸim sürecini göstermeye yarayacak bir kültür hafızası yoksa, moral deÄŸerlere raÄŸmen çatışma gibi refleks dürtüler olaÄŸanlaÅŸmışsa, herkesin ayrı telden çaldığı fantastik bir müzikali ön sırada seyrediyoruz demektir. Kötümser deÄŸiliz. Gerçekçi ve eleÅŸtirel olmaya ihtiyacımız var ki bu bir ÅŸeylerin daha yolunda gitmesi için kaçınılmaz bir fırsattır. EÄŸer ‘’biz’’ derken bilerek ya da bilmeyerek bu tabloyu kastediyorsak, ‘’öteki’’yi konuÅŸmak için henüz erken demektir.

​

Sahi otorite nerde? Toplum hayatımızda otorite birçok yerde. Fakat kendinde deÄŸil; otorite için bir ‘kendinde’likten bahsedebilmemiz mümkün deÄŸil. Evrensel mesajlar irili ufaklı gruplarda,hegemonyalvezinde ve gürültü eÅŸliÄŸinde veriliyor. Önceleri ailede ebeveynler birbirlerine rakipti, ÅŸimdi çocuklar da rekabete karıştı. Herkesin –zaten- var olan söz hakkı yoka rahmet okutuyor. Sokakta tedirginiz, vahÅŸi faunada nesli tükenmek üzere olan türler gibi var olma mücadelesi veriyoruz. AlışveriÅŸte, derste, ibadethanede , parklarda ve bilimum kamu alanında her an payımızı saklamaya ve koparmaya hazırız. Güçlü ama huzursuz bir iÅŸtah bütün benliÄŸimizi kaplamış. KuruluÅŸlarımız üye endüstrisini ayakta tutabilmek için otoriteden vazgeçemiyor: itaat et, kurtul… Biyopatimiz ve makro kültürümüzle barışık kültürel etkinliklerin geleceÄŸi risk altında. Sahilik, ÅŸeffaflık, duyarlılık, farkındalık, sempati, empati ve en önemlisi içtenlik (irfan) arafta. DoÄŸu’nun kahraman kültüründe diyalektiÄŸe, münazaraya, farklı ses ve fikirlere, aslında muhasebeye (hesaplaÅŸmaya) pek yer yok. Peki bu bizim kaderimiz mi?

​

Ä°bn Haldun ‘’coÄŸrafya kaderdir’’ diyor. JaredDiamond ise ‘’tarih farklı halklar için farklı yönde geliÅŸti ama bu, çevresel farklardan dolayı böyle oldu, o halkların biyolojik farklılıklarından ötürü deÄŸil’’ diyor. William Faulkner de ‘’hakkı verilen yerellik evrenselleÅŸtirilebilir’’ derken, bize bir dikkat ve bir bakış açısı veriyor:

​

Otorite eÄŸer kaderimizse bu, iÅŸtahımızın ulaÅŸamadığı ve hala saflığını koruyan moral deÄŸerlerimizden ötürü böyle oldu; bir türlü tatmin olmayan iÅŸtahımızın, hala evcilleÅŸememiÅŸ arzularımızın doÄŸallığından ya da gerektiÄŸinden dolayı deÄŸil.  DiÄŸer bir deyiÅŸle otorite, hayatta kalma mücadelesinin güçlü olduÄŸu ilkel çaÄŸlarda bireye bir organize, düzen ve sistem vaat ediyordu. EÄŸer doÄŸusuyla batısıyla çağın toplumları otoriteyi aracı unsur ve keÅŸif aracı formundan çıkarıp haz ve hıza endekslemiÅŸlerse düzensizlik gibi demoral deÄŸerlerin, kaosun ve çatışmanın artması kaçınılmaz demektir.

​

Bugün küresel dünyanın dengeleri para ve güç üzerine kurulu. Otorite sahibi olabilmenin yolu bu ikisinden geçiyor. Özgürlük, eÅŸitlik, haklar ve sınırların yolu da bu denge kavÅŸağından geçiyor. DiÄŸer bir deyiÅŸle otorite bütün yönleri tutan bir kapı. EÄŸitimli-eÄŸitimsiz, küçük-büyük, kadın-erkek herkes popüler kültür yoluyla bu vaziyeti içselleÅŸtirmiÅŸ durumda. Yüce yaratıcı da son hak mesajı Kur’an-ı Kerim’de bir çok anlam ve baÄŸlam örgüsü içinde ‘’mal ve oÄŸullar sahibi olmanın’’ üstünlük sebebi olamayacağını vurguluyor. Buradaki maldan kasıt ekonomi, oÄŸullardan kasıt da otorite/güç istencidir.

​

Hani diyorum, acaba biz, yaÅŸamı okurken hatayı en başında yapmış olamaz mıyız? Acaba renkli vizyonların gerisinde bize kendini hatırlatan daha köklü bir gerçeklik mi var?

​

Aile, toplum ve kamu hayatımızı adalet, kanun önünde eÅŸitlik, vatandaÅŸlık ve bireylik gibi baÅŸlıca moral deÄŸerleri özümseyerek gözden geçirmemiz lazım.

​

Sosyal hayatta hiçbir kimlik eki, ibaresi, iÅŸareti ‘’vatandaÅŸlık’’tan öte ve üstün olmamalı. Velev ki dini ya da kültürel deÄŸerlerin öncelikle, kimlikten önce kiÅŸilik/ÅŸahsiyet taşıdığını/teklif ettiÄŸini de hatırlatmış olalım. Hep duygusal deÄŸil, biraz profesyonel ve teknik düÅŸünmeye ihtiyacımız var.

Hak ömür vermiÅŸse, bu dosyayı incelemeye devam edeceÄŸiz. Sosyal-psikolojik tahlilin alanı olarak lokallerin, derneklerin ve çeÅŸitli toplulukların insicâmını daha yakından inceleyeceÄŸiz.

​

Esen kalın…

​

Email 

PaylaÅŸ

bottom of page