top of page
Image by Casey Horner

Marcel Proust Düşüncesinden
"AŞK, AVATAR VE METAFİZİK" Üzerine

“İnsanlarla o kadar ilgilenmeyiz ki, bize bunca acı ve mutluluk verebilme gücünü bir kişiye yüklediğimizde, o kişi başka bir dünyaya aitmiş gibi görünüz gözümüze, bir şiirsellikle sarmalanır ve hayatımızı, kendisinin az çok yakınımızda bulunacağı, heyecan dolu bir akış haline getirir” diyor Proust.

Romansı bir aşk ideasının peşinde, aristokrat kimliklerin arasında, kadın imgesinde simgelenen kişilik arayışını uzun bir serimlemeyle dikkatlere sunan yazarın cümleleri arasında geçiyor bu satırlar. Zamanı yakalamak imkansız bir düş gibi görünürken Proust kaybedilenle yeni bir dünya kurar adeta. Nispeten de olsa zamanla ilgili bir bütünlüğe varmak mümkündür ancak bu bütünlüğü gerçeklik kadar yanılsamalar da inşa eder.

Başka bir dünyaya ait bir kişi, yürekte coşku ve sonsuzluk hissi uyandıran tanrısal bir tezahür olarak algılanır. Bir zamanlar Mr.Swann’ın algıladığı gibi. Biz hep aşkın sergüzeştine bakarız. Oysa ki varoluş nedenleri hikayesinden önce gelir. Tutkulu bir maceraya dönüşen duyumların gizli bir öznesi olarak başından sonuna kadar takip eder varoluş nedenleri. Romantizm önden gider. Peşinde mahfuz hakikat. Önünde sonunda cümlenin ortasına ansızın bir virgül düşer. Varoluş nedenleriyle fazlasıyla çelişen duyumlar bu virgülü nokta gibi algılar. Hikayenin duraksaması şok etkisi yaratsa da gerçeklik ve yanılsama arasında öz kişiliğin dönüşümü kendini dayatır. Karakter bitmemesini dilediği bir rüyanın içimde iyimser biçimde kaybolsa da yolculuğun başından beri takipte olan kurucu nedenler, o uyanırken yüzüne bakacaktır. Çünkü aşk kişiliklere özgü bir tikellik değil, kişiselliğe özgür bir bütünlüktür. Çünkü tutku mahallinde alevlenir. Bu alevi iki elle tutmak imkansızdır zira varoluş nedeni tek bir yüreğin coşkusunu sürdürmek için kurulmamıştır. Gerçeklik hikayenin sonunu telmih etmez; yanılsamalar ortadan kalktığında yolun devam ettiğini göstermek için trafik levhası gibi üzerine düşen vazifeyi yerine getirir sadece.

Acının ve mutluluğun inşa edilmiş kişiliklerce bahşedilmediğini, bilakis duyumun doğasında alımlandığını, yani öznenin iradesinin arketip kişilikte tezahür ettiğini gösterir. Kültürümüze özgü tarifiyle gönüllü ve gönülsüz irade tasnifi üzerinden aslına özgü bir oluş imkanına işaret eder. Aşkta tanrısal bir görünüm kazanan hikayenin bireyi irade konusunda gönülsüz olmaya teşvik ettiğini, hakikatin de iradeyi gönüllü olmaya çağırdığını fark ederiz. Aşk anlatıları, iradeyi genellikle tanrısal imgeye devretmeyi koşulsuz bir yazgı olarak sunar. Bu tavır, Tanrıyla ilişki bağlamında doğrudur. Zira aşkın tutkusunda gözlemlenen ebedi coşku ve sonsuzluk hissini ancak gerçek Tanrı verebilir. Bu doğruya rağmen gölge kişilik özü itibariyle yansıma olan idraki/hevesi mutlak biçimde yorumlar. Oysaki tekil kişilik bile özünde itibaridir. Acı veya mutluluk karakterin dönüşümüne eşlik etse de iradeye düşman değildir. Aşk, metafiziğini sadece tutku üzerine kurmaz. Karakterin öz kişilikle çelişmemesi için gönüllü iradenin sunacağı ab-ı hayatı da kezzabı da içmeyi göze almak gerekir.

Dilemmanın yol ayrımında sonsuzluk gibi görünen hiçliğe yönelse de insan, bu noktaya kadar hikayenin çevresine bakınarak gelmiştir. Yani insanlarla ilgilenerek. Aşkın farklı tikellerde tezahür edişine aşina şekilde metafiziği kurulur. Esasında bu metafiziğin temelinde bir fiziğin bulunduğunu hatırlatır insanlar. Alt kişiliğin çıkmazı, karşısındaki karaktere aşırı odaklandığı için dünya ile ilgili her şeyin terk edilmesi gerektiğini düşünerek gerekçesiz bir vedanın mukadder olduğuna kanaat getirmesidir. Oysaki muhatap, bu can alıcı karar konusunda çoğunlukla edilgendir. Lakin alt kişilik, açıkça tanık olduğu edilgenliğe rağmen her şeyden vazgeçerek yoluna devam etmesi gerektiğine inandığından karakterini dünyanın dışına fırlatma konusunda tereddüt etmeyecektir. Ne var ki hiçliğe adım attığında, yani zamanı uzayda yakaladığında geriye, yani yol ayırımına dönmeyi göze alamayacak kadar özünü yitirmiş olacak. Acının da mutluluğun da ömür deniziyle bağlantılı bir gel-git oluşunu duyumlar durulduğunda anlayacak.

 

Karakterin doğumu, gelişimi ve ölümü vardır. Kişilerin olduğu gibi. Ölümsüzlük ise ruhun tinselliğiyle ilişkilidir. Ruh ise hangi pazarlığın konusu olursa olsun gerçek sahibinin Tanrı olduğunu önünde sonunda ispatlar. Bu anlayışla Proust’un zamanı yakalamasını tartmıyorum. Proust bize kendi dünyasından işe yarar bazı bakış açıları veriyor sadece. Belki de edebiyat bu şekilde dünyaya mâl oluyor diyebilirim.

Samsun, Turkey

Bizimle iletişime geçin

Lütfen aşağıdaki formu doldurun, en kısa sürede size geri döneceğiz.

Gönderdiğiniz için teşekkürler!

Güncellemeler için Abone Ol

Abone olun ve en son haberler ve yaklaşan etkinliklerden haberdar olun.

Abone olduğun için teşekkürler!

Görüş ve önerileriniz bizim için önemlidir.

© 2021 by Emre KOÇ tarafından oluşturuldu. Her hakkı saklıdır. 

bottom of page