top of page
Image by mostafa meraji

PERHÄ°Z MÄ°? LAHANA TURÅžUSU MU?

Kitle iletiÅŸim araçları

neoliberal ekonominin kapitalizmden devraldığı üst kültür formlarını akışkan hale getirir, deriz. Batı’yı tefe koyar, modernizmi eleÅŸtiririz. Hem televizyona, telefona, internete, sosyal medyaya kızar; hem de alabildiÄŸine kullanırız.

​

Türkiye’de dini grupların yer altından yer üstüne çıkması ve küreselleÅŸme hızında modern dünyaya adapte olması, tuhaf sonuçlar doÄŸurması nedeniyle dikkat çekiyor. Dış ses saldırı için tetikte bekliyor. Ä°ç ses ise kardeÅŸlik edebiyatı yapmakla yetiniyor. Ä°slam’ın yüklediÄŸi dini, siyasi ve sosyal nitelikteki rolü takım tutma ve taraftar olma huyuna indirgeyince ortaya tufeyli dindarlığı çıkıyor (tufeyli terimi için Vedat Milor edebiyatına bakınız).

​

Piyasada deveran eden biz ve öteki gerilimi var. Herkes bizim evin komutanı fakat kimse askeri deÄŸil. Bu konuda uzun zamandır susuyorum. Hem aklıselim bir sonuç alınamayacağına kanaat getirdiÄŸim için hem de piyasada kopan onca curcunanın söylev düzeyi yüksek olsa da içeriÄŸi boÅŸ, tartışmaya deÄŸer olmadığı için. ‘’Aman kafir bize saldırıyor, bir de kendi içimizde bölünmeyelim…’’ Haklı fakat basiretsiz bir söylem bu. Kafirin saldırısını dert edinen, din kardeÅŸini tekfir eder mi? Ä°tibarsızlaÅŸtırır mı? Bunu yapanları görmezden gelir mi? Din kardeÅŸinin karşısında dili beÅŸ karış, başın azıcık sıkışınca ‘’aman efendim kafirle uÄŸraşın…’’ Bu terslikte bir iÅŸ var olsa gerek.

​

Öteki, aslında kendilik tanımıdır. Ötekine yüklenen sıfatlar, ‘’ben öyle deÄŸilim, ben böyleyim’’ demek oluyor. Bitmedi, devamı var. ‘’Sen de benim gibi olacaksın, yoksa seni dinin çizdiÄŸi dairenin dışına atarım’’ demek de oluyor. Bu baÄŸlamda bilirkiÅŸilerin kafasında ayet ve hadislerin kıpırdadığını görür gibiyim… Ötekilik özellikle günümüzde kaynağını delil, hüküm ve olgudan alan bir tanımlama deÄŸil. Daha ziyade grup psikolojisine göre ÅŸekilleniyor. Bireyin kendini bir gruba, düÅŸünce, anlayış ve kavrayış biçimine ait hissetmesi doÄŸaldır; öznel bir karakterde tezahür etse bile. Birey kendini bir topluluÄŸa ait hisseder. Kendini ait hissettiÄŸi topluluÄŸun içinde birey kendini güvende hisseder. YaÅŸamla ilgili kiÅŸisel bir deneyim geliÅŸtirmenin zahmetine katlanmak istemediÄŸinden toplumsal dindarlık alanı birey için biçilmiÅŸ kaftandır. Bu düzlemde hasar oranını doÄŸru gözlemlemek icap eder. Topluluk bireyi dönüÅŸtürürken ona yeni formlar da yükler. Köktencilik, taassup, baÄŸnazlık, fanatiklik ve holiganizm topluluktan tevarüs olan zararlı formlardır. Tabi buradaki hasar oranını topluluk içinde görebilmek hemen hemen imkansız olup, dışarıdan bakmak lazım gelir. Anti tez, tez ve sentezle kurulan diyalektik bakışın Ä°slam düÅŸüncesindeki ifadesi hakkı batıldan, doÄŸruyu yanlıştan, iyiyi kötüden ayırma olup tefekkür ameli olarak akla iÅŸlerlik kazandırma ve vahyin mesajını kavrayabilmek için zihni ön yargılardan arındırma giriÅŸimidir diyebiliriz. Fakat ne yazık ki köktenci, taassubane ve fanatik bakışla, Müslüman bireyin dünya ve ahretini ilgilendiren meseleleri doÄŸru tartabilmesi neredeyse imkansızdır. Bu bakış, grubun anlayış ve yorum tarzını dinle özdeÅŸleÅŸtirerek hakikatte teklik iddiasını tekeline alma gibi telafisi zor bir yanlışı sadece tecrübe etmemekte, aynı zamanda yanlış olmasına raÄŸmen nefs-i himaye namına meÅŸrulaÅŸtırmaya tevessül etmektedir.

​

Yeri gelmiÅŸken deÄŸinmekte fayda var. Tekfir temelde Ä°slam’ın atmosferinde deÄŸil müÅŸrik, kafir ve münafıkların Ä°slam’a karşı geliÅŸtirdiÄŸi dinsel bir savunu biçimi olarak ortaya çıkmıştır. Ä°lk onlar Müslümanları tekfir etmiÅŸlerdi. Bu durum, Ali Åžeriati’nin meÅŸhur ‘’dine karşı din’’ söyleminde karşılığını bulmaktadır. Ä°slam’ın erken dönemlerinde yaÅŸanan toplumsal gerilimin Müslüman tarafında tevhid düÅŸüncesi vardı. Hz.Peygamber ve sahabilerin yaÅŸadıkları sıkıntılara bakarsak, onların anarÅŸist bir grup gibi hareket etmedikleri, tam da aksine tevhidin olumlayıcı deÄŸerini muhatabın dünyasına yansıtmaya çalıştıklarını görürüz. Yoksa Hz.Peygamber’in, Ebu Cehil gibi azılı birini Ä°slam’a davet etmesini nasıl yorumlayabiliriz? Amaç tekfir olsa ‘’müÅŸrik’’ der geçerdi. Peki efendim, Hulefa-i RaÅŸidin döneminde yaÅŸanan siyasi kargaÅŸalara ne demeli? Burada, kahir ulemanın ısrarla sükut edip maksadı aÅŸan yorumlar yapmaktan sakındıklarını ekleyelim. Buradan, tekfire gerekçe içün kimseye ekmek çıkmaz. Firak edebiyatından demeçler sunacakları Ä°mam Maturidi’nin ‘’diyanet-siyaset’’ ayrımına havale ediyoruz.

Ä°slam’ın erken dönemlerinde grup psikolojisinin zararlı formları bulunmayıp Müslüman toplumun bütününü kapsayan cemaat yapısının teÅŸekkül ettiÄŸi görülmektedir. Kaldı ki o dönemlerde öteki kavramını, Müslümanların dışındaki etnik ve siyasi gruplar oluÅŸturuyor. Ehl-i Sünnet’in ‘’ehl-i kıble tekfir edilemez’’ görüÅŸünü de zikrederek grup psikolojisinin günümüzdeki hal-i pürmelaline geçiyoruz.

 

Falan hoca filan hoca, aman hoca canım hoca, hocam aÅŸÅŸa hocam yukarı, falan hoca dediyse vardır bir bildiÄŸi… Kaynak sorduÄŸunda genellikle falanca eserin, falanca istinsahı, falan ÅŸerhi, falanca muhtasarından ortaya karışık bilgiler çıkıyor. NeymiÅŸ efendim, ‘’sakalsız imamların arkasında kıldığınız namazlarınızı kaza edin’’miÅŸ. Kime söylüyorsun bunu? Cemaate, vatandaÅŸa. Hem sırtında cübbeyi taşıyıp hem de Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nda görev yapan binlerce imam hatibin mesleki onuruna dil uzatmak, cübbesine sarığına çamur atmak kadar abes bir iÅŸ olabilir mi? ‘’Efendim din böyle söylüyor.’’ Hangi din bu? KiÅŸinin baÄŸlı bulunduÄŸu meÅŸrebin din anlayışını ümmete mal edip dinden rol çalarak sanki tarih boyunca hakikatte tek üslup, kavrayış ve yorum oymuÅŸ gibi yeniden sınır çizmeye giriÅŸmesinde tek amaç vardır; itibar devÅŸirmek… DiÄŸer taraftan insan düÅŸünür; ülkemizde Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı var. Bu kurumun bir misyonu, vizyonu ve geleneÄŸi var. Diyanet Ä°slam Ansiklopedisi’nde ‘’Sakal’’ maddesi var. Diyanet Vakfı Yayınları’ndan çıkan iki ciltlik Ä°lmihal’in ikinci cildinde sakalla ilgili açıklamalar var. Dahası Din Ä°ÅŸleri Yüksek Kurulu’nun fetvası var. ‘’Hz. Peygamber’e uymak maksadıyla sakal bırakan ve sakalının sünnete uygun bir ÅŸekilde bakımını yapan kiÅŸinin bu amelinden dolayı sevap alacağını, ancak herhangi bir sebeple buna imkân bulamadıkları için sakalını tıraÅŸ edenlerin ise sünnete aykırı düÅŸmekle birlikte bundan dolayı günaha girmeyeceÄŸini söylemek mümkündür…’’ Sakalsız imamların arkasında kıldıkları namazları kaza etsinler öyle mi? Ve dahası, sakalla ilgili rivayetlerin belirli bir baÄŸlamı, hüküm niteliÄŸi ve toplumu ilgilendiren bir deÄŸeri var. Ortada bir tefrik varsa Müslüman ve gayr-i müslim arasında var. Bu ne demektir? Günümüzde sakalı politik bir amaca mebni olarak telkin edebilmek için, sakalla ilgili var olan hükümlerin içinde bulunduÄŸu sosyal konjonktürle baÄŸdaÅŸması gerekir. Yoksa anakronizme düÅŸersin. Hep bina okuma, azıcık sosyoloji oku; zihnin açılır… Elbette sakal sünnettir/fıtrattandır. Tahanevi’nin konuyla ilgili ÅŸerhine katıldığımı belirteyim. ‘’Neden kadında deÄŸil de erkekte çıkıyor?’’  sorusu, cevabı belirgin hale getiriyor. Toplumsal cinsiyet rolleri nasıl meydana geldiyse, sakal da erkek rolünde kendine yer buluyor. Göz buna aÅŸina, evet. Hani fıtrat dedik ya, al sana bir fıtrat daha. Sakalı çıkmayan erkekler de var. Demek ki neymiÅŸ? Buradaki fıtrat genel olarak yaratılıştaki doÄŸallığa, temizliÄŸe ve insicama tabiymiÅŸ. Yaratılıştaki nizam sebebiyle her canlı Yüce Allah’ın bir eseridir. Kimi kadındır, kimi erkek. Kimi sakallıdır, kimi sakalsız. Ä°slam ahlakına göre, sırf Allah yarattığı için mahlukata deÄŸer verilir… Sırf sakalı yok diye cemaati imama iktidasından boÅŸarken, namaz gibi Müslümanları bir araya getiren önemli bir konuda dahi ayrılık, fitne ve nifak ortaya çıkıyor. Ä°nsanlar etrafta asık surat, kem göz ve ilzamla dolanıyor. Kırk yıllık dostlar birbirine selam vermiyor. Müslüman, yolda karşılaÅŸtığı, sakalı olmayan Müslüman kardeÅŸine selam vermiyor. Hz.Peygamber’in Kur’an-ı Kerim’in ahlakıyla imtizac olmuÅŸ sünnet-i seniyyesi; yüksek ahlak ilkeleri; adalet, merhamet ve dayanışma üzerine kurulu toplumsal düzen inÅŸası ‘’herhangi bir sebeple imkan bulunmadığından terk edildiÄŸinde hakkında günah hükmü verilmeyen, riayet edildiÄŸinde sevap ve fazilet kesbeden’’ bir amel, maksadı ve baÄŸlamı dışına taşırılarak toplumda baskı kültürü oluÅŸturmaya yönelik araç haline getirildiÄŸi için yara alıyor.

​

Grup psikolojisinin ürettiÄŸi diÄŸer bir zararlı form ise asabiyettir. Asabiyet, aidiyet deÄŸerleri üzerinden sahiplik ve egemenlik kültürü oluÅŸturmak anlamına gelmektedir. Bireyin kiÅŸisel, ailevi veya meÅŸrebi deÄŸerlerini aşırı kutsaması sonucunda bütün bu katmanların üzerindeki dini, insani, vicdani, fıtri ve evrensel deÄŸerleri –kendine göre- konumlandırma ÅŸeklinde ortaya çıkar. Ä°slamiyet alt kültür deÄŸerlerini yok saymamış, bilakis üst kültür deÄŸerlerine göre yeniden ÅŸekillendirmiÅŸtir. EÄŸer bir davranış, düÅŸünce, kanı, örf ya da adet dinin ilke ve amaçlarıyla çeliÅŸmiyorsa artı deÄŸer olarak kabul edilir; çeliÅŸiyorsa tashih edilir, edilemiyorsa reddedilir. Günümüzde açık veya örtük tekfir ÅŸeklinde ortaya çıkan durumlar asabiyetten beslenmektedir. Hamiyyet, baÄŸlılık, sadakat ve itaat din içindir. Åžahıs veya meÅŸrep için deÄŸildir. MeÅŸrebe baÄŸlılık, dinin ilke ve amaçlarına baÄŸlılığı geçiyorsa, durum hakkında asabiyet hükmü vaki olur. Asabiyet, Hz.Peygamber’in veda hutbesinde ümmetine yasakladığı bir durumdur. DoÄŸruya doÄŸru, yanlışa da yanlış demek Müslüman ahlakının gereÄŸidir. Asabiyet odağına kutsiyet atfetmek, tartışmasız kabul etmek, yanlışı eÄŸerek doÄŸru demek, kiÅŸiye haramı helal, helali haram kılma ahlakı/huyu kazandırır.

​

Günümüzde dini grupların kitle iletiÅŸim araçlarını yoÄŸun bir ÅŸekilde kullandığı görülmekte olup, bilgi anlayışını ise grup psikolojisinin zararlı formlarından arındırmadan, kendine has bir popüler kültür meydana getirerek sunduÄŸu gözlemlenmektedir. Sosyal medyada kes-parçala-yayınla mantığıyla baÄŸlamı dışında üretilen içerikler bunun en bariz göstergesidir. Tekfir, ilzam, itibarsızlaÅŸtırma ve dışlama adeta bir politika haline gelmiÅŸtir. Hedef kitleyi dizayn eden âkil çevre ise toplumda yara açan, kardeÅŸlik-vatandaÅŸlık hukukunu ihlal eden kitlesel tazyik karşısında sessiz kalmakta ve cemaat ruhunun zedelenmesine seyirci kalmaktadır. Popüler söylemin, sloganik dindarlığın ve kavgacı ruhun Ä°slamla baÄŸdaÅŸmadığı da ortadadır. Müslüman bireyin yaÅŸantısında varoluÅŸsal bir dönüÅŸümün karşılığı olan insan-ı kamil idealinden uzaklaşılmakta; adalet ve merhamet üzere kurulu toplumsal düzenin inÅŸası için sarf edilecek gayret ve enerji hikmetsiz tartışmalarda heba edilmektedir. Müslüman kimliÄŸi, ötekileÅŸtirme hezeyanında zedelenmektedir. Ehl-i Sünnet’in herkese yetecek geniÅŸ çatısı altında yer, yurt ve itibar kavgası sürüp gitmektedir. Dinden ve gelenekten rol çalmadan, kul olma bilincini, vatandaÅŸlık hakkını gözeterek; hakka ve adalete riayet ederek, Allah’ın geniÅŸ merhametini hep birlikte umarak, Hz.Peygamber’in sünnet-i seniyyesini her boyutuyla içselleÅŸtirerek yaÅŸayabilmenin derdiyle dertlenmeli, nefret ettirmeden, sevdirerek dini yaÅŸamalı, Ä°slam’ın Müslümanlara verdiÄŸi izzet ve ÅŸerefi korumaya gayret etmeliyiz.

Email 

PaylaÅŸ

bottom of page