top of page
Image by Jonas Jaeken

Vazgeçmekten Vazgeç

Seleften bir zat çarşıya gider...

Ahaliye bakar, dünya geçimiyle hercümerc olmuÅŸ kiÅŸioÄŸlunun ahvalini gözlemeye koyulur. Derken bir buz satıcısı takılır gözüne. Buz satıcısı meÅŸietini kazanmak için çabalamaktadır. "Sermayesi azalan bu adama acıyın! Sermayesi eriyen bu adama acıyın!" diyerek emeÄŸini satıp helal kazancını temin etmeye çalışmaktadır. Bunun üzerine seleften zat:"Asr suresinin anlamını, buz satıcısına bakarak daha iyi anladım" der...

 

Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.) Abdullah b.Ömer (r.a.)'in omzuna elini koyar ve ona hitaben:"Dünyada bir garip ve bir yolcu gibi ol!" der...

 

Eriyip giden zamanın içinde ahirete uzanan bir yoldadır insanoÄŸlu. Yoldadır. Dünya ile aidiyet bağı sınırlıdır. Zira yol akıp giden bir nehir gibi geçer gider. Ä°nsan da bu nehirden geçip gider. Zaman da insan da bir akış içindedir. Varlık Hakk Teala'nın kudret elinde yaratış, oluÅŸ ve akış içindedir. Hareket insanın kaderidir; yazgıda kulun ruhuna ve ufkuna parıldayan inci, mercan, yakut ve inayettir.

 

Dünya gurbet yeridir. Cümle mahlukata hayat veren, insana kendi ruhundan üfleyen Allah (c.c.)'a kavuÅŸmanın gerçekliÄŸi ile yüzleÅŸilmektedir. Nasıl ki insan doÄŸup büyüdüÄŸü iklime, yurda, havasına ve suyuna özlem duyarsa; ait olduÄŸu gerçekliÄŸe kavuÅŸma arzusu ve umuduyla yaÅŸam felsefesini temellendirmelidir. Aidiyet bilincini ahiret merkezli geliÅŸtirmeli; ait olmadığı, misafiri olduÄŸu dünyaya çaktığı kazıkları ruhundan söküp atabilmelidir.

 

Abdalın bir gözünde yaÅŸ diÄŸerinde tebessüm parıldar. Gurbetin ağır yükünü yüreÄŸinde hisseder. Bir yandan itinayla yürür dünya yolunu, diÄŸer yanda ise pır pır çırpan yüreÄŸiyle rüzgarı kucaklar. Yola da razıdır kadere de. Derinde hep O'na kavuÅŸmak vardır. Zira onca dikenin, kanayan yaranın ve sınanmanın tek anlamı O'na kavuÅŸmaktır... Ait olmadığın yerde yaÅŸadığın huzursuzluÄŸun tek açıklaması, ruhun içten içe çırpınışıdır. Görünür âlemde cevabını bulamadığın her soru, bağını kuramadığın her sebep-sonuç çatışması ruhta cereyan eden esaslı aidiyet gerilimidir. O'nu hissettiÄŸin her ÅŸeyde, bütün çareler hükmünü yitirir; zira tek çare O'dur insana. Açlık ve susuzluÄŸun garibe iÅŸlememesi, gurbette nice cefaya göÄŸüs gerebilmesi bu yüzdendir.

 

Dünyada yaÅŸanan her haz, ruhtaki çırpınan özgürlük kanatlarına vurulan birer prangadır. KötülüÄŸü sıradanlaÅŸtıran her çıkarım, dünyada özgürlük adına çakılan kazıklara meÅŸruiyet arama giriÅŸimidir. "Åžu çürümüÅŸ kemiklere kim can verecekmiÅŸ?!’’demenin diÄŸer ifadesidir. Ä°lk yaratışa güç yetiren, ikinci yaratışa haydi haydi güç yetirecektir. Her imkan meÅŸruiyetini Sünnetullah’tan alır. Ä°mkan, varlığı ve yokluÄŸu birbirine denk olandır. Ol'mak için, varoluÅŸ itibariyle daha güçlü bir sebebe ihtiyaç duyandır. "Ol!" emr-i mucibince olandır. "Olma dirse mahvolur ol dem heman"dır. OluÅŸ evreninde kiÅŸioÄŸlu, özgürlüÄŸünü O'na götüren yolu arayıp bulma geriliminde düÅŸünürse, tutsaklığın süfli âleme ait olduÄŸunu görecektir. Her haz bir diken gibi batacak, keyfini kaçıracaktır. Çürüyüp ufalanan kemiklerin, büyük bir özenle yaratıldıktan sonra eriyip giden zamanda çözüldüÄŸünü kavrayacak; can kafesi içerisinde bir türlü çürümeyen, ufalanmayan, saflığını ve enerjisini yitirmeyen gerçekliÄŸin hikmetine kapı aralayacaktır.

 

YaÅŸam tezgahtaki buz gibi eriyip giderken kiÅŸi, her an ruhunda yepyeni güçler keÅŸfedecektir. Bu güçlere bazen hormonal devinim diyecek, bazen de gaybi tecessüme yorarak kendi varlığı dışındaki varlıklar ile gayr-i ihtiyari olarak kurduÄŸu etkileÅŸim ÅŸeklinde tanımlayacaktır. Her tanımlama öznel nitelikte tezahür ettiÄŸinde bir sınırlamadır. Nesnel nitelikte tezahür ettiÄŸinde ise dil, düÅŸünce ve dış dünya arasında kurulu bağıntıyı kavrama yakınlaÅŸtırmadır. KiÅŸi tanıma ulaÅŸmak için bilgiyi elde etme yollarını devreye sokar. Haber, akıl ve duyular bilgiyi elde etme yollarıdır. Ne var ki mevzu gelip bilinmeyene çattığında kuvvet irkilir. Dış dünyaya, hafızasına ve tecrübesine bakar; doÄŸrusal bir karşılık bulamaz. Sanki arada görünmez bir duvar vardır. Her teÅŸebbüsünde kafayı ‘’çaaat’’ diye o duvara çarpar. Sonra görür ki bilme gücü ne kadar ruhta temayüz ediyor ve bilinen tabiiyse, bilinmezlik de bilinmeyenin tabiatıdır. Sır, adı üstünde sırdır. Sırlı olan perdesini aralarsa idrake gölgesi düÅŸecektir. Sır müjdeyi çoktan vermiÅŸtir. O’na bakan yüzler ahrette parıldayacak, O’nu görecektir. O’ndan razı olan ve O’nun da kendilerinden razı olduÄŸu kullar sırla aÅŸikâre yüzleÅŸecektir. Rıza, bilinenden hareketle bilinmeyeni sınanarak, kavuÅŸma arzusuyla ve vazgeçmeden arayanların ruhta keÅŸfettiÄŸi en yüksek güçtür. YolculuÄŸu bütünüyle anlamlı kılan, yolun meÅŸakkatini unutturan ve eÅŸi benzeri görülmemiÅŸ bir heyecanı can kafesi içinde harekete geçiren güçtür. Rıza baÅŸladığında, ikna çoktan kemale ermiÅŸ demektir. Yerine oturmayan taÅŸları, taşın altındaki el taşır. Bu elin sahibi insandır. Yaratıcının eli ise taşın da altındaki elin de üzerindedir. Taşı da eli de kuÅŸatmak için hiçbir somutluÄŸa ihtiyaç duymaz. O’nun kudret eli kuÅŸattığı için ne taÅŸ, altındaki eli ezip yok eder ne de alttaki el, taşın cisim ve mahiyetine nüfuz ederek baÅŸkalaÅŸtırır. Yol bellidir. Diken belli. Son belli, sonla baÅŸlayan sonsuzluk bellidir. Ä°kna olmak için sonsuzluÄŸa tanık olmaya hacet yoktur. Razı olmak için ise taşın zerresine nüfuz etmeye, hacet yoktur. Yerine oturan taÅŸlar varlığın ve imkanın bilgisini verir bize. Yerine oturmayan taÅŸlar ise varlığın ve imkanın ötesindeki vücubiyetin bilgisini verir. Abdal odur ki elin ve taşın üzerindeki kudret elinden razı olduÄŸu için taşın tabiatından haydi haydi razıdır.Taşın ağırlığından, uzunluÄŸundan, cefasından, hareketinden, her ÅŸeyinden razıdır. Bilir ki bütün tanım birimlerinin ötesinde tanıma ihtiyaç duymayan ayan beyan hakikat, asude bir gerçeklik vardır.

 

Gönül razıdır. Boncuk boncuk alın teri razıdır. Sicim gibi kapkara belirsizliÄŸi sabırla kavrayıp aÅŸan akıl, razıdır. Göz, kulak, dil, ten ve nefes razıdır. Can kafesinde gümbürdeyen kalp razıdır. Åžeytanı damar damar imanla kovalayan ilahi aÅŸk razıdır. Hakk’tan haberi sarsılarak alan, güvenle veren, uÄŸrunda taÅŸlanıp taÅŸlayana merhamet dileyen, fıtratla temayüz eden çocukların başını sevgiyle okÅŸayan, geride gözü yaÅŸlı koca bir evren bırakan Peygamber razıdır. Dünyada ne kadar garip guraba, yol oÄŸlu varsa hepsi razıdır.

 

Vazgeç dünyanın orta yerine çaktığın kazıklardan.

​

Karanlık tutkulardan; başı, ortası ve sonu belirsiz zaman tasavvurundan.

​

Sonu belli korkulardan, kaygılardan ve piÅŸmanlıklardan vazgeç.

​

Oyundan, oyalanmaktan, dipsiz moladan,

​

Küreksiz sandaldan, gölgesiz maÄŸaradan,

​

Işıksız kalmaktan, prangalarına müptela olmaktan vazgeç.

​

Vazgeç ey gönül!

​

Tam razı olacakken, tammm iknanın belini kıracakken tereddüt etmekten,

​

Bin bir türlü ışıltıdan, alengirli gürültüden ve sarhoÅŸluktan,

​

Kısa günün kârından, uzun ömrün minnetinden,

​

Gönül rızasıyla yaptım dediÄŸin iÅŸin izzetinden nefsine pay biçmekten,

​

Ertelemekten, ÅŸikâyetten, ümitsizlikten, hiçlikten vazgeç.

​

Vazgeçmekten vazgeç.

 

Tertemiz bir sayfaya, besmeleyle baÅŸla; devam et. Gurbette özlem, ahrette kavuÅŸma seni bekler.

Email 

PaylaÅŸ

bottom of page